KENT TARİHİ

Kıbrıs, Sicilya ve Sardinya adalarından sonra, Akdeniz’de yer alan üçüncü büyük adadır. Kypros adı, tarihte ilk defa İyonyalı araştırmacı Homeros tarafından kullanılmıştır. Etimolojik olarak Kıbrıs adının, Latince’de Kıbrıs metali ya da Kıbrıs bakırı anlamına gelen aes Cyprium kelimesinden geldiği düşünülmektedir.

Kıbrıs kentlerinin tarihleri çok eski dönemlere dek gider. Yer sarsıntıları ya da istilalarla yıkılan, yakılan ve geriye sadece izleri kalan Salamis, Curium, Amathus, Lapithos gibi kentlerin yanı sıra varlıklarını bazen parlak günler yaşayarak bazen da önemini yitirerek sürdüren kentler de vardır.

Kıbrıs’a insanların yerleşiminin M.Ö. 10000 yıllarını bulduğu tahmin edilmektedir. Adanın güneyinde yapılan arkeolojik kazılar neticesinde ilk insan yerleşimcilerinin M.Ö. 9000 yıllarında bazı yapılar bıraktıkları görülmüş ve Cilalı Taş Devri döneminde buralara yerleştikleri anlaşılmıştır.

M.Ö. 3000 yıllarında adada bulunan bakır madeninin insanlar tarafından işlenmesi ve alet yapımında kullanılmasıyla birlikte Mısır, Suriye, Filistin ve Mezopotamya halkları adaya gelmiş ve ticari yaşamda faal duruma geçmiştir. Bu dönemin yerleşim izleri Lapta’da görülmüş ve Pigades Tapınağı, Tumba Tu Skuru Mezarları, Karmi Tunç Çağı Mezarlığı, Enkomi Tapınağı bu devrin en önemli yapıtlarından birkaçıdır.

Ayrıca Gazimağusa’nın kuzey doğusunda kalan Enkomi kalıntıları bu çağda gelişen ticaretin merkez şehirlerinden biri olma özelliği göstermektedir.

Günümüzde Akdeniz’in en güçlü limanlarından birini bünyesinde barındıran Gazimağusa’nın esas gelişimi Lüzinyanlar devrine rastlar. Kent, Lüzinyanlar Döneminde (1192-1489 adanın Lefkoşa’dan sonra ikinci kenti durumuna yükselmiştir.

Kiliseler, manastırlar kenti Mağusa’da büyük kazanç ve lüks düşkünlüğü ahlak kurallarının umursanmadığı bir yaşamı da getirmiş ve bu hal Kutsal Toprakları (Filistin’i) ziyarete giderken kente uğrayan kimi dindar Avrupalılarca yadırganmış, hatta bir defasında İsveçli bir azize tarafından kent lanetlenerek çok kısa sürede mahvolacağı kehanetinde bulunulmuştu. St. Bridget adlı bu kadının kehaneti kısa sürede gerçekleşecekti; tabii siyasi ve ekonomik nedenlerle. 1372 yılındaki Ceneviz üstünlüğü ile sonuçlanan Venedik- Ceneviz arasındaki savaşta bu bölgenin 1469 yılına kadar Ceneviz Kanunları ile yönetilmesi kabul edildi. Bu dönemden başlamak üzere Venedik döneminin sonuna kadar Mağusa başşehir olmuştu. Ceneviz döneminde, şehir tamamen bir askeri bölge olarak kullanılmış ve bu da kentin kozmopolit tüccar sınıfının ve canlı ticaretin sonu olmuştu.

Aynı yıllarda Batı Avrupa’nın Doğu ile direk ilişkiler içine girmesini sağlayacak deniz yollarını bulması Kıbrıs’ı bu alanda bir kenara itecekti. Böylece küçük – büyük meydanlar etrafına kurulan katedral kiliseleri ve bunlara açılan sokakları ile Lüzinyan kimliğini taşıyan şehir, gelişimini ve zamanını durdurmuş ve bir sessizliğe bürünmüştü.

 

1489 yılına kadar ise Lüzinyanlar tekrar şehre hakim olurlar. Bu sırada, Kıbrıs’ın son Lüzinyan Kralı II. James’in öldürülmesi ve Kraliçe Catherina’nın Venedikli olmasını fırsat bilen Venedikliler adaya sahip olurlar. 16 Şubat 1489 tarihinde Lusignan döneminin son kraliçesi Katerina Cornaro’nun St. Nicolas Katedrali’nde düzenlenen bir törenle adayı Venedik idaresine teslim etmesi üzerine Kıbrıs’ta Venedik hakimiyeti başlar. Venedik döneminde(1489-1571) adanın refahının gözle görülür bir şekilde gerilemesi Mağusa’yı da etkiler. Venediklilerin Kıbrıs’ı bir askeri üs olarak görmeleri, adayı genel olarak ihmal etmeleri sonucu Mağusa eski önemini yitirecektir.

Mağusa, günün koşullarına göre yeniden inşa edilmiş surlar ve hendekleri, iç kalesi, Deniz Kapısı ve Kara Kapısı ile korunmalı bir liman şehri ve askeri üs kimliğine de dönüşmüştür. Bu dönemdeki gelişmeler St. Nicholas katedrali, meydan ve Venedik Sarayı’nın oluşturduğu merkez etrafında yoğunlaşmıştı. Venedikliler, Mağusa’yı küçük bir Venedik şehrine benzetmek için uzun süre uğraş vermişler ve İtalya’daki Venedik şehrinin birçok özelliğini buraya taşımışlardı. Bunlardan en önemlisi Kanatlı Aslan’dır. Aziz Markos, Venedik’in koruyucu azizi olarak Aziz Theodoros’un yerini almış ve işareti olan Kanatlı aslan, daha sonra Venedik Cumhuriyeti’nin resmi simgesi olmuştur. Venediğin Kanatlı Aslanı, Deniz Kapısında ve Othello kalesinin girişinde yer almaktadır. Aynı zamanda Venediğin San Marco meydanında iki sütunun üzerinde yer alan Aziz Theodoros’un ve Kanatlı aslanın heykeli de şu anda sadece kolonları ayakta kalmış şekilde Mağusa meydanının bir köşesinde durmaktadır. Hatta Venediklilerin hendeği de denizle birleştirip tam bir Venedik şehri yapacaklarını söyleyen kaynaklar da vardır.

Gazimağusa, klasik antik dönemde Mısır Kraliçesi II.Arsinoe’ye atfen “Arsinoe” olarak adlandırılmaktaydı. Yunanca’da ise “kumda saklı” anlamına gelen “Ammohostos” olarak bilinmekteydi. Daha sonraki dönemlere gelindiğinde ise, şehir “Famagusta”, Türkçe’de “Mağusa” olarak adlandırıldı. 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında şehre “Gazi” ünvanı verilmiştir. Gazimağusa, yılın her günü için bir kiliseye sahip olması sebebiyle, eski dönemlerde “365 kiliseli şehir” ünvanına da sahiptir.

1291-1300 arasındaki yıllar Gazimağusa’nın altın dönemidir. Gazimağusa ekonomisi açısından ticaret her dönemde oldukça önemli bir mali kaynak olmuştur. Kentin ticari gelişiminde, Batı Hristiyanlığı’nın Ortadoğu’da ellerinde tutabildikleri son yer olan Akka’nın 1291’de Müslümanlar tarafından fethedilmesi önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu olayın ardından, birçok Frenk soylusu ve işadamının Kıbrıs’a gelmesine izin verilmiş ve bunlar Gazimağusa’ya yerleşerek kenti işlek bir liman ve ticaret merkezi haline getirmişlerdir. Doğu ülkelerinden Suriye kıyılarına getirilen birçok kıymetli ticari eşya Gazimağusalı tüccarlar tarafından kent üzerinden Avrupa’ya sevk edilmeye başlanmış ve böylece kent Doğu-Batı ticaretinde bir transit merkezi, antrepo olarak büyük rol oynamıştır. Çeşitli dini gruplara mensup olan tüccarlar, Kıbrıs ürünlerini Avrupa’ya veya İslâm ülkelerine sevk etmişlerdir. İhraç edilen Kıbrıs ürünleri, ipek, arpa, tuz, amyanttan, “ambelebulya” turşusu gibi türlü türlü çeşitleri kapsamaktaydı. Bu canlı ticari etkinlik Gazimağusa’da ticaret yapan tüccar ve gemi sahiplerinin devasa servet sahibi olmalarına yol açmış ve yabancıların hayretini uyandıracak derecede lüks içinde, görkemli bir yaşam sürmelerine vesile olmuştur. Bu tüccarların ticari kazançlarının yalnızca küçük bir bölümüyle bir kilise inşa etmeyi adet haline getirmeleri sebebiyle, kentte kısa sürede 365 kilise yaptırıldığını eski kaynaklar yazmaktadır. Kente “365 kiliseli şehir” ünvanı bu sebeple verilmiştir.

Bugün şehirde hala mevcut olan farklı stildeki birçok kilise, bu tüccarlar tarafından inşa ettirilmiştir. İnsanların zenginliği de yaptırdıkları kiliselerle ölçüldüğünden, Suriçi, “Kiliseler Mahallesi” durumuna gelmiştir. Aynı zamanda bu zenginlik, bölge halkının yaşadıkları mekânları da etkilemiştir. Kentte Lüzinyanlar döneminde; Lüzinyan Sarayı, Katedral, meydan ve liman çevresi oldukça gelişmiştir.

Dönemin kiliseler, manastırlar kenti Gazimağusa’da büyük kazanç ve lüks düşkünlüğü ahlak kurallarının umursanmadığı bir yaşamı da getirmiş ve bu hal Kutsal Toprakları (Filistin’i) ziyarete giderken kente uğrayan kimi dindar Avrupalılarca yadırganmıştır. Rivayete göre, bu sebepten dolayı kent İsveçli bir azize olan St. Bridget tarafından lanetlenmiş ve çok kısa sürede mahvolacağı kehanetinde bulunulmuştur. 1372 yılındaki Ceneviz üstünlüğü ile sonuçlanan Venedik- Ceneviz arasındaki savaşta, bu bölgenin 1469 yılına kadar Ceneviz Kanunları ile yönetilmesi kabul edilmiştir.  Bu durum, azizenin kehanetinin gerçekleştiğine dair bir inanç gelişmesine sebep olmuştur.

Cenevizliler dönemi ve Venedikliler döneminde Gazimağusa başşehir olmuştur. Ceneviz döneminde, şehir tamamen bir askeri bölge olarak kullanılmış ve bu da kentin kozmopolit tüccar sınıfının ve canlı ticaretin sonu olmuştur. Aynı yıllarda Batı Avrupa’nın Doğu ile direkt ilişkiler içine girmesini sağlayacak deniz yollarını bulması, Kıbrıs’ı ticari manada sarsan sebeplerden bir diğeri olmuştur.

 

 

1469 yılına kadar Ceneviz yönetiminde kalmış olan şehir, 1489 yılına kadar ise tekrar Lüzinyanlar’ın yönetimine geçmiştir. 16 Şubat 1489 tarihinde ise Lüzinyanlar döneminin son kraliçesi Katerina Cornaro’nun St. Nicolas Katedrali’nde düzenlenen bir tören sonrasında ise, ada Venedik idaresine tekrar teslim edilmiştir. Venedik döneminde(1489-1571) adanın refahının gözle görülür bir şekilde gerilemesi Gazimağusa’yı da etkilemiştir. Venediklilerin Kıbrıs’ı bir askeri üs olarak görmeleri, adayı genel olarak ihmal etmeleri sonucu Gazimağusa eski önemini yitirmiştir.

Venedikliler, Mağusa’yı küçük bir Venedik şehrine benzetmek için uzun süre uğraş vermişler ve İtalya’daki Venedik şehrinin birçok özelliğini buraya taşımışlardır. Bunlardan en önemlisi Kanatlı Aslan’dır. Aziz Markos, Venedik’in koruyucu azizi olarak Aziz Theodoros’un yerini almış ve işareti olan Kanatlı Aslan, daha sonra Venedik Cumhuriyeti’nin resmi simgesi olmuştur. Venedik’in Kanatlı Aslanı, Deniz Kapısı’nda ve Othello Kalesi’nin girişinde yer almaktadır. Aynı zamanda Venedik’in San Marco Meydanı’nda iki sütunun üzerinde yer alan Aziz Theodoros’un ve Kanatlı Aslan’ın heykeli de şu anda sadece kolonları ayakta kalmış şekilde Gazimağusa Meydanı’nın bir köşesinde durmaktadır. Hatta Venedikliler’in hendeği de denizle birleştirip tam bir Venedik şehri yapacaklarını söyleyen kaynaklar da vardır.

Venedikliler döneminde ticaretin durması ve adanın bir korsan yatağı haline gelmesi, Gazimağusa’yı olumsuz yönde etkilemiştir. Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından ele geçirileceği endişesi sebebiyle Lüzinyanlar döneminde surlar, sağlamlaştırılarak kalınlaştırılırken, deniz tarafındaki Mantinengo Tabyası ile Kara Kapısı bu sıralarda inşa edilmiştir. Ayrıca dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelebilecek saldırıları önlemek, geri püskürtmek ve şehrin savunmasını güçlendirmek için surların dışına 46 metre uzunluğunda bir hendek açılarak içi su ile doldurulmuştur. Tüm bu çabalara karşın kent uzun bir kuşatmadan sonra 1 Ağustos 1571 tarihinde Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmiştir.

Osmanlı döneminde zengin tüccarların, varlıklı soyluların konakları, sarayları yıkılmış ve Kıbrıs’ın ticari ve ekonomik etkinlikleri Larnaka’ya kaymıştır. Maraş ve Aşağı Maraş bölgelerinde ilk yerleşimlerin oluşumu da bu döneme rastlamaktadır. Kent o dönemde daha çok önemli politik suçlular için bir sürgün yeri olmuştur. Namık Kemal, Suphi Ezel ve Kutup Osman bu sürgünlerden sadece birkaçıdır. Sosyal ve kültürel hayatta ortaya çıkan değişimlerle birlikte mimari ve fiziksel çevre de değişime uğramıştır. Yeni kullanıcıların sosyo-ekonomik ve kültürel hayatlarına uyum sağlamak için mevcut binalarda değişiklikler yapılmış, minare eklenerek katedral camiye çevrilmiş, bedesten ve arasta geliştirilmiş, medrese, hamam ve çeşmeler temel günlük ihtiyaçları karşılamak üzere inşa edilmiştir. Bugün özellikle Canbulat Türbesi’nin bulunduğu yerden başlayarak kara tarafına uzanan sur kesiminde Osmanlı Döneminin izleri görülmektedir. Suriçi’nde ise nüfus, güney kesimine doğru yoğunlaşmış, Osmanlı kültürünün ve yaşam şeklinin bir uzantısı olan çıkmaz sokakların mevcut organik dokuya eklenmesiyle doku zenginleşmiştir.

 

 

1878 yılında adanın İngilizlere kiralanmasıyla başlayan İngiliz döneminde, Mağusa limanı önem kazanmıştır. Birçok insan, limanda ve limana bağlı depolarda işçi olarak çalışmıştır. Bu dönemde Rumlar ve Türklerin değişik bölgelerde yaşadıkları görülmekte, Türklerin genel olarak Suriçi’nde, Rumların ise Maraş ve Aşağı Maraş bölgelerine yerleştikleri bilinmektedir. Sömürge anlayışının bir yansıması olarak İngiliz idaresi, Türkler ve Rumların yaşadıkları bölgenin arasındaki bir konuma, Suriçi’ndeki geleneksel merkeze alternatif teşkil etmek üzere idari ve bir takım ticari işlevleri içeren idari bir merkez kurmuştur. Bu gelişmelere bağlı olarak kentin büyümesi ve gelişmesi, temel ekonomik faaliyetleri kontrolleri altında bulunduran Rumların yaşamakta olduğu Maraş yönüne doğru yoğunluk kazanmıştır. İngiliz döneminin sonlarına doğru meydana gelen sosyo-ekonomik değişiklik ve gelişmelere, kent sakinlerinin değişen ihtiyaçlarına paralel olarak yeni konut, ticari, turistik ve rekreasyon alanlarını içeren yeni gelişme bölgeleri oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde şehrin kimliğinde sömürge izlerini taşıyan bir değişim söz konusu olmuştur. İngiliz mimarisinin etkileri, özellikle form, detay ve malzeme kullanımında görülmektedir. Yöresel malzeme ve detayları kullanarak idareleri altındaki topluma yakınlaşma anlayışını benimseyen İngilizler, bu özelliklerini Gazimağusa kenti üzerine de aktarmışlardır.

1960 sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti dönemine gelindiğinde, Suriçi Türk belediyesi, diğer bölgeler ise Rum belediyesi tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu dönem içinde, kent yoğun olarak Aşağı Maraş’ın güneydoğusuna doğru bir turizm merkezi olarak gelişmiştir. Özellikle, 1969-1970 yılları arasında Beyrut’da süren savaştan dolayı Beyrut’un önem kaybetmesiyle Maraş bölgesi, dünyanın en ünlü eğlence ve turizm merkezlerinden biri olarak gelişme göstermiştir.

Tüm Kıbrıs için olduğu gibi 1974 yılı Gazimağusa kenti için de önemli bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Bu tarihten önce 41,000 nüfusu ve adanın en büyük limanı ile önemli bir ticaret ve turizm merkezi olan kent, 1974-1986 yılları arasında güneyden ve Türkiye’den gelen göçmenlerin yerleştirilmesi, mevcut alanların yeniden düzenlenmesi ve yeni yerleşim alanlarının oluşturulması gibi yeniden yapılandırma süreçlerini yaşamıştır. Bu dönemde kentin en dinamik bölgesi olan Maraş’ın yerleşime kapanmasıyla, kent gelişimi önemli ölçüde durmuştur.

1986 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin kurulması ile kentin sosyo-ekonomik yapısında büyük bir değişim olmuş, kente üniversite öğrencileri ve çalışanlarının yer aldığı yeni bir nüfus eklenmiştir. Bu değişim ile 1974 öncesinde güneye doğru olan gelişim tam tersine dönerek, kuzey-kuzeydoğuya yönelmiştir. Özellikle Sakarya, Karakol, Baykal, Salamis Yolu kuzeyi ile Tuzla bölgesinde yoğun bir yapılaşma ortaya çıkmıştır.

Devlet Planlama Örgütü’nün 2020 projeksiyonuna göre kent nüfusu 55.868’e ulaşmıştır. Bugün Gazimağusa, tarihi bir kent, liman kenti ve bölgesel merkez olma özelliklerinin yanında, aynı zamanda bir üniversite kenti olma özelliğine de sahiptir. Gazimağusa kentinin günümüzdeki konumu, mevcut koşullar uyarınca tarihsel misyonunun devamı niteliğindedir. KKTC’nin en büyük limanına ve tek serbest limanına ev sahipliği yapan Gazimağusa, yalnızca ekonomik anlamda değil, iletişim, bilim, teknoloji, kültür, eğitim ve eğlence alanında da oldukça önemli bir kenttir.

Online Ödeme
Türkçe
× Merhaba,size nasıl yardımcı olabiliriz ?